30 Haziran 2008 Pazartesi

Ben bu filmi bi yerden hatirliyorum

Yaa gecenlerde basimiza cok acaip bi olay geldi. Aman hic durmayim yetistireyim dedim.
Maceramizin yeni kahramanlari cencoz, zuzu ve ben tapinaklari falan dolasalim diye sabahin erken saatlerinde yollara koyulduk. Ilk hedefimiz kaldigimiz yerin yakinlarinda olan Grand Palace'ti. Yolda yururkene tombik bir abi yanimiza yaklasip "hey hav ar yu, ver ar yu goink" falan dedi. Bizde gayet safca planlarimizi anlattik. "Ah turistler vah turistler pazar gunu bu saatte orasi hic acik olur mu? Siz saat bire kaar bu tapinaklari gezin, hatta gezmek icin bi tane tuk tuk bulun, bugun cok ucuz" diyip, bize detayli bir sekilde gezmemiz gereken onemli yerleri anlatti . Biz de eyvallah deyip kendimize baska bi yol tuturduk. O yolda karsimiza onlarca tuktukcu cikip, bizi bir suru yere, cok ucuz fiyata gezdirmek istediklerini soylediler. Biz de hepsini reddedip yolumuza devam ettik. Ama gormeniz lazim, ibneler sivrisinek gibi, birini kiskisliyorsun oburu geliyo, birine hayir diyorsun oburu ensenden isiriyo. En sonunda kurtulamayacagimiz anlayip birine bindik ve cok iyi oldugunu dusundugumuz bir fiyata anlastik. Bir temple iki temple derken, tuktukcu bizi black budha diye bir yere goturdu. Ordaki gorevliler "15 dakka sonra iceri girebilecegimizi soyleyip, bahcede beklememizi soylediler. "Tabiki diyip bi koseye oturduk ve sigaralarimizi yaktik. O sirada yanimiza cekik gozlu bir abi seyeirtti. Nerdensiniz, vaov turkey, ne de guzel futbol takiminiz var gibilerinden muhabbetlerden sonra ben de singapurluyum burdan mucevher alip yutdisinda iki katina satiyorum" dedi. Hatta satin aldigi mucevherlerin faturasini gosterip mutlaka siz de alin, bu firsat kacmaz demeye basladi.

Taylanda gelmeden once eksi sozlukte senaryosunu okudugum hikaye birebir gozumuzun onunde oynamaya baslamisti. Cencozla aramizda konustuktan sonra adamin bizi dolandirmaya calistigina kanaat getirdikten sonra ve zuzuyu da alip hemen ordan kactik. Bizim salak tuktukcu heyecanla "sizi export centre'a(singapurlunun bahsettigi mucevher ortami) goturuyum mi diyince buyuk bir kumpasin icinde oldugumuzu anladik. Zuzu, " Biz oraya daha once gittik, simdi lucky bubha'ya gitmemiz lazim" dedi ve adam bizi sacma bi tapinaga birakir birakmaz basa gazip gitti. Saat 11 civarlarinda ilk duragimiz olan Grand Palace'a kendi kendimize ulastik. Bir de ne gorelim, megersem her gun sabah sekizden aksam bese kadar acikmis, megersem taa en basinda yolumuzu degisteren tatli tombik abi ve hatta bizi diger tapinaga sokmayan gorevliler bile oyunun icindeymis.
Yedik mi, yemedik! Ama tabiki bu komplike oyun karsisinda agzimiz acik kaldik. Iki gundur sadece taksiye biniyoruz ve geldigimizden beri ibne tuktukcular tarafindan ne kadar kaziklandigimizi anliyoruz. Siz siz olun Tayland'da tuktuka binmeyin, binenleri siddetle kinayin. Taksiler uc kati ucuzmus.




Eyvallah cek eyvallah


Tapinaklarin sabani oldum.



Altindag'dan genel gorunum.


Lumphini park.

Yarin aksam guneylere dogru yol aliyorum. Uzun bir sure yazamam heralde. Hepinizi opuyorum, siz de beni opun.

25 Haziran 2008 Çarşamba

Chiang Mai Dağları / Resimli Fotoroman

Chiang Mai treni. Böyle göründüğüme bakmayın, yolculuk süperdi. Dışarıyı izlerken(dolunay vardı) biramı sigaramı içip, müzik dinledim.

Dedim ya 3 gündür dağlardaydım. Şelaleler, ormanlar, köyler ve niceleri. Hikaye burda başlıyo. İşte benim takım. Dağların kayıp çocuğu Vudi (thaili rehberimiz, dünya tatlısı bi tip. Çok yakışıklı olduğunu düşünüyor) ve Chiang Mai kankam Martin(alman, o da bizim kafadan). Yol boyunca berabar takıldık. Vudi geceleri bize pirinç viskisi içirdi, sarhoş olup olup kızlara yazdı ama hiç bir sonuç elde edemedi. Yütrüyüşlerde kestirme yollardan gidip habire kızları korkuttuk(Vudi buraların pici olduğu için tüm yolları biliyo). Önce bizden biraz tiksindiler ama yolculuğun sonunda kaynaştık.

Ormanda bulduğum sapanla baya bi vakit geçirdik, birasına hedef vurma yarışmaları yaptık. Tabiki Vudi kazandı. Martin de yolculuğumun başından beri sohbet ettigim tek insandı. Kendisini çok sevdim. Ekibin kalan kısmı 3 irlandalı, 2 galli kız, bir tane de Cris'ten oluşuyordu(onu ayrica anlatacagim.)

Alttaki fotoğrafa aynı bu çocuklar gibi güldüm.



Bu yolculuğun en gizemli karakterlerinden biri, Cris. Çok az konuşuyor, hayvan gibi bir çantayla dolaşıyor, her mola verişimizde yoga hareketleri yapiyor. Yukardaki halini ilk görüşümde gülerek kactim, neyseki güldüğümümü fark etmedi.
Gezinin son günü rafting yapıyorduk(bu seferki fena degildi), salları yoneten Thai çocuklar komiklik olsun diye Cris'in salını devirdiler. Bizimki acaip sinirlendi, çocuklardan birini suya cekip boğmaya çalıştı. Yolun kalan kısmını da yürüyerek döndü. Çok garip adamdı yahu. Bu arada kendisi 50 yaşında.


Yolumuzun üstündeki 3 şelaleden biriydi.


Bende hemen altına girdim tabiki.



Pirinç tarlası.



2 gece bu tarz yerlerde kaldık. Gece buz gibi oluyordu.



Kaldığımız yer.

Kaldığımm yerin uzaktan göruntüsü. Çok guzeldi. 2 dakikalık bi yürüyüşle şelaleye ulaşıyorsun.


Kaldığımız yerin sahibi ve kızı. Sahip falan diyince yaşı büyük gibi gelebilir ama kendisi 24 yaşında. Adı "Siyah"tı.


Doödükten sonra Vudi tüm ekibi eğlenmeye götürdü. O gece biraz fazla içince tuktuka binip pozlar falan verdim, öyle kendi çapımda şımardım. (nasil baya kararmisim demi?)



Converse'in sponsor oldugu bi gösteri galiba. Mağzanın camına yapıştırmışlardı.


Chiang Mai, çok iyi geçti. Tayland'a ve yalnız yolculuk etmeye alışıyorum galiba. Kendime güvenim geldi, bi havalara falan girdim. Umarım böyle devam eder. Yarın Bangkok'a dönüyorum. Bir gün sonra Cencoz'la, zuzu yengem geliyo. Fulya'nın da gelmesi lazim ama sesi soluğu çıkmıyo, neyse çözeriz o işi.

Almanya maçını ben de izliycem. Otelde çalışan Thaili bi amca maçı beraber izleyek dedi. Takılırız, içeriz, çok eğleniriz falan diyo. Çok abartmış dimi, bende bi kıllandım.

Geç Kalmış Fotoğraflar

Kanchanaburi. Tren yolunda rahip abileri görünc gündüz demedim, verdim flaşı.


Kanchanaburi'de kaldığım yer.


Evet evet yanlış görmediniz! Orda limbo yapan doruğun ta kendisi. Neden diye sormayın, bende bilmiyorum.


Zavallı hayvanın tepesine bindikten sonra çok pişman oldum. İner inmez gidip muz alıp besledim yavrucakları. Öpüştük barıştık.


Geçen gün kanyonda gezerken bu bıdığı gördüm. Baktım tatlı tatlı uyuyo, oturdum yanına, basladım yanaklarını sıkmaya. O da benim yüzümü falan yaladı, oyunlar oynadık, üstune bindim, beni kanyonda gezdirdi. Baya kaynaştık keratayla. Kaplanlar hiç de oyle vahşi hayvanlar değilmiş aslında. Belgesellerde olayı abartıyorlar.


Burda ne döndüğünü ben de anlamadım. Görevliler ortalığaa yemek dökünce domuzlar, atlar, mandalar, aslanlar, kaplanlar hepsi toplandı, ortalık bir anda karıştı.


Bambudan yapılan bu sallarla dandikten bir rafting yaptık.































21 Haziran 2008 Cumartesi

Chiang Mai

Bugünle ilgili anlatacağım pek bişey yok valla. Trenden inip otele geldim ve yarina hazır olmak için uyudum, dinlendim. Akşam da çok büyük bir pazara gittim. Bir süre benden haber yazamıycam. Zira 3 gün boyunca dağlarda, ormanlarda olcam kalcam. Döndüğümde hepsini tek tek anlatırım, bana şans dileyin.

Not: Fotoğrafları yine yükleyemiyorum çünkü aynı internet cafedeyim. Dönüşte bir sürü fotoğrafın olduğu özel bir bölüm yapcam, böyle kuru kuru olmuyo. Bu arada Hirvatistan'ı da yenmişiz. Burdaki populeritem gittikçe artiyo valla. Taylandlilara türküm deyince hemen bizim takımdan konuşmaya başlıyorlar, yarı finali mutlaka izleyeceğim. Hepinizi öpüyorum.

Kanchanaburi / Turist Doruk Tayland Kırsalında

Bugün tam bir turist gibi takıldım(nedense turist olduğumu kabullenmek istemiyorum). Uzaktan bakınca maceradan maceraya koşmuşum gibi görunebilir ama aslında bildiğiniz turistik bir tura çıktım.

Sabah bambudan yapılmış sallarla nehir raftingi, ardından fillerin sırtında safari, kwai köprüsünde yürüyüş ve son olarakta kaplan kampına gittim. Internetten bakarken hepsi cok acaip gorünüyordu fakat buraya gelince hepsinin yalandan olduğunu anladım. Rafting durgun bi suda 5 dakika sürdü. Fil safarisi 15 dakika sürdü ve böyle bişeye katıldığım için sonradan çok utandım. Ellerinde çekiçler olan fil sürücüleri zavallıların kafasına vura vura yürütüyordu. Benim bindiğim filin(ismi juno'ydu) psikolojik sorunları vardı galiba; sürekli olarak kafileden ayrılıp abuk subuk yollara giriyo, orta kalınlıktaki ağaçları hortumuyla çatırt diye kırıp, çığlıklar atıyordu. Sahibide Juno Juno diyip elindeki çekici doing diye hayvanın kafasına indiriyordu(bi ara bizi üstünden atacak diye baya tırstım). Gezinin sonunda kendimi affettirmek icin bir sepet muz alip besledim cocugu. Aramizda husumet kalmadi, dostça ayrıldık.

Kaplan kampı da tam bir salaklıktı. 5-6 tane kaplanı mayıştırıp, zincirlemişler. Seni de kolundan tutup yanlarına gotürüyorlar. Sevmek icin 5 saniyen var, o sırada da gorevlilerden biri fotografınızı çekiyor. Turistler eve döndüklerinde "baaak, kaplan sevdim ben" desin diye kurulmuş bir hayvanat bahçesi yani. Bir de utanmadan oraya bir rahip oturtmuşlar. 1000 baht verirsen kaplan, rahip ve senin büyük boy fotonu basıp veriyorlar. Kaplan kampına gitmeyin, gidenlerin cesaret hikayelerine inanmayın.

Kanchanaburi'den ayrılıp Bangkok tren istasyonuna gittim. Chaing Mai'ye gitmek icin yola çıktım. Tren ilk bakista çirkin ve kalabalık görünsede sonradan süper olduğunu anladım. Kocaman bir yatağın, kocaman bir penceren ve kimse seni gormesin diye etrafını kapatabileceğin bir perden var. Asıl bomba: bir tane garson sürekli olarak yatağına bira ve yemek servisi yapıyo, ayrıca kafanı pencereden uzatıp sigara içebiliyorsun. Dolunay da geceyi aydınlattığı için hayatımın en güzel yolculuklarından birini yaşadım. Bir gün önceki sıkıntıları da tamamen unuttum.

Not: Fotoğrafları yine yükleyemiyorum :( Internet kafeci abi tüm USB deliklerini kapatmış. Kullanmak yasak falan diyo, anlamadim. Gıcık işte.

20 Haziran 2008 Cuma

3.Gun / Siyah Anlar / Kanchanaburi

Hayatimin en zor gunlerinden biriydi. Salakca bi hareket yapip kuzey planimi turla yapmaya karar verdim. Cunku hersey cok karisik gorunuyordu ve tur sirketi tum biletlerimi , kalacak yerimi ve gitmeyi dusundugum her yerin giris biletlerini tek seferde hallediyordu. Ben de eyvallah diyip kabul ettim. Olaylar bundan sonra basliyor zaten:
Butun gece uyuyamadigim icin sabah buyuk bir halsizlikle yola ciktim, istahim da yok zaten. 2 saat sonra Kanchanaburi'ye vardim. Turcu cocuk hemen bizi toplayip plani anlatti. Agzini buke buke konustugu icin ben bi bok anlamadim. Kalabaligi takip etmek en iyisi olacak deyip halsiz halsiz savas muzesi dedikleri bi yere girdim. Hic anlatmiycam, sacma sapandi. Hay dedim siciyim turunuza, ne muzesi falan derken moralim hizla azalmaya basladi. Durup dururken acaip sinirli bi tip oldum. Disari cikip eski bir kopruyu gezmeye basladim. Hava o kadar sicaktiki iki dakikada sirilsiklam oldum. Golgeye oturmak icin ilerimde gordugum meydan gibi bir yere gittim. Orda iyice fenalastim; su iciyorum olmuyo, ice tea iciyorum olmuyo, derin nefesler aliyorum, kendimle konusuyorum, yok. Bi baktim, ilerden yasli bir teyze geliyo, onunde de tekerlik sandalyeye oturttugu spastik cocugu. Karsima gelip para istemeye basladilar ve ben koptum. Oradan kosarak kactim ve o hic soylemem gereken cumleyi soyledim: "Benim burda yalniz basima ne isim var?" Boyle deyince kendimi iyce zavalli gibi hissettim, coktum, ne yapcagimi sasirdim. Aynisini Turkiye'de yasasam atlatabilirdim ama burda oyle bi sansim yoktu. Neyse, fena baydim sizi. Bi sure daha boyle takildiktan sonra yavas yavas duzelmeye basladim. Bizi tarihi bir tren yolculuguna cikardilar ardindan nehrin ustune yapilmis minik otelimize goturduler ve orda biraz daha iyi oldum. Ogle yemegi yedikten sonra hadi selaleye gidiyoruz dediler. "Yok ben gelmiyim, kotuyum" dedim. "aaaa olur mu canim oturmaya mi geldik" dediler. "Biz biliyozda mi oynuyoruz" falan derken kendimi selalede buldum. Ortamdan pek etkilenmedim, etkilenecek halde de degildim zaten, biraz dolanip oturdum. Oyle kosede oturmus, ya yeniden baslarsa, ya fenalasirsam diye takilirken kafami bi kaldirdim, kimse yok!!!!!!!!! Iste simdi sictim!!!!! Kotu his falan kalmadi tabi, kostura kostura bizim tur ekibini aramaya basladim. Saga gidiyorum yoklar, sola gidiyorum yoklar, etraftaki taylandlilara soruyorum, hicbiri ingilizce bilmiyor. O anki halimi gorcektiniz, Pazarda annesini babasini kaybeden cocuklar gibiydim resmen. Zaten iki saat once darbeyi yemisim bir de ustune dag basinda ekibi kaybet sen. Kaldigimiz yerin adina da hic bakmamamistim tabiki.

Yolu zar zor bulduktan sonra tuk tuk, taksi falan bulmaya calistim ama olmadi. Baktim yolun ilersinde bi kamyonetle iki tane Thai'li amca duruyor, hemen yanlarina gidip derdimi anlattim. Hic bisey anlamadilar tabi. Elimle nehir falan yapiyorum, ustune tas koyuyorum (nehrin ustundeki otel hesabi), en sonunda tamam atla arabaya gibisinden haraketler yaptilar. Birkac yanlis tahminden sonra oteli bulduk. Kosa kosa odama gidip yataga atladim. Bir saat kestirdikten sonra disari ciktim. Bizim ekip geri donmustu. Sanki onlari kaybetmemisimde, ben kendim donmusum gibilerinden tavirlarla havali havali yururken, sonradan Isvicreli olduklarini ogrendigim grup bana laf atti: "Heeey nerdeydin sen? Deli gibi seni aradik, cok merak ettik...". O an o kadar mutlu oldum ki, gunduz olanlari, selale olayini, aslinda yalniz oldugumu, herseyi unuttum. Yanlarina oturup hikayemi anlattim. "Vay enayi" felan dediler, gulduler. "Onu bunu birakin da iki hafta once size nasil caktik" dedim. "Sizin antrenor deli mi kuzum, niye oyle haraketler yapiyor" dediler. Konusma oyle uzadi gitti. Aksam yemegi, ardindan bira, ardindan sandalyeye oturma yarismasina katildim, limbo yaptim. Cok ciddiyim. Yazik bana ya, megersem ilgiye ihtiyacim varmis.
E hadi gidiyorum ben, trene yetismem lazim. Hepinizi cok seviyorum. Ne kadar onemli oldugunuzu ankamak icin 4 gun yeterliymis.

Not: Fotograflari sonra yukleyecegim, hic zamanim kalmadi. Cencoz kuzenimle zuzu yengem hemen gelsin, lutfen...

18 Haziran 2008 Çarşamba

2. Gun / Dolandirici ettiler beni

Gece cok ictigim icin dana gibi uyumusum. Kalktigimda saat ikiydi. Tam bir rezalet. Neyse dedim, hemen kostura kostura turizm ofisine gidip kuzey yolculugu icin gereken otobus ve tren biletlerimin hepsini aldim. Ardindan Wat Mha Hat adinda bi tapinaga gittim. Icerde dev bir Budha heykeli ve bir suru yasli vardi. Ellerinde kitaplari hep bir agizdan ilahi mirildaniyorlardi. Bende aralarina oturup onlari izledim. Yavas yavas beni fark etmeye basladilar. Sirayla gulumseyip beni selamladilar. (Tayland'lilar hakkaten acaip tipler, surekli gulumsuyorlar, cok mutlular ya da gulumsemek onlar icin baska bisey). Orada oturdukca bi acaip olmaya basladim, 15 dakika sonunda deli gibi uykum geldi. Kafami kaldirip Budha'ya baktim, inanilmaz bisey oldu!!Altindan yapilmis olan Budha birden bire bana gulumsedi...Saka tabiki, kili bile kipirdamadi, oyle karsina dogru bakip durdu. Biraz daha orda takildiktan sonra disari cikip dolasmaya basladim, yoksa uyuyup kalacaktim. Haritaya bakmadan yaklasik bir saat boyunca dolastim. Pazarlar, sokaklar, kucuk tapinaklar, parklar falan derken ilerleyen saatlerde kabusum olacak olan tuk tuk soforu karsima cikti. Basladi seni buraya goturuyum yok suraya goturuyum muhabbetlerine. "20 baht ver, seni cok guzel bi tapinaga sonra alisveris merkezine ardindan da kaldigin yere goturuyum" falan dedi. (20 baht cok komik bir para. Adamin derdi beni goturdugu dukkandan benzin fisi almak. Burda oyle bi olay var.) Bende terlik almayi dusundugum icin iyi len hadi gotur bakalim, ama birden fazla yere goturursen muay thai falan dinlemem agzini burnunu kirarim" dedim. "Tamam abicim sen nasil istersen" diyip konustugumuz gibi once tapinaga sonra da alisverise gittik. Ulan bi baktim beni dunyanin en gavat yerine getirmis. Icerde takim elbise falan satiyolar. Saticilar beni gorunce gulmeye basladilar zaten. Cok gecmeden tuk tukcunun sirf fis almak icin beni buraya getirdigini anlayip hadi bye dediler. Bi baktim bizimkinin surat bes karis.


"Ne oldu be, ne agliyon?" dedim.


"Icerde cok az kaldigin icin benzin fisimi alamadim" dedi.


"Ben orda nasil duruyum gulum, su sifatima bi baksana, takim elbise alacak tip var mi bende?" dedim.


"Bir yere daha goturuyum, icerde 10 dakka durmayi basarirsan fisimi alirim" dedi.


Yine olmadi tabiki. Hintli herif kumastan anlamadigimi hemen cakozlayip sana gore bisey yok dedi. Bizimki cocuk gibi oldu: "Niye durmuyosun icerde, 10 dakka nedir ki falan diyor".


"40 baht veriyim beni eve gotur nolur" dedim.


Yok! Illa bi yere gidecez, yoksa ben biterim, sicarim, mahvolurum, cocugum ac, karim hasta falan diye kopunca iyi la iyi dedim, cek kumasciya. Buna iyi hazirlandik ama. Once kataloglari sorup ardindan kumaslar hakkinda konusacaktim, takim elbiseyi de babam icin alcam diycektim ki aynen oyle yaptim hatta annem icin ipek pijama almayi dusunuyorum falan bile dedim. En son fiyatlari sordum 2000 baht'tan basladigini ogrenince, aaaaa cok pahaliymis ehehe diyip kactim. Disari bi ciktim bizimki nasil guluyo, nasil mutlu. Lan dedim kis kis gulme, dolandirici ettin beni buralarda. (Evren de barbar etti zaten :)




Yarin kuzeye dogru gidiyorum, belki bir sure yazamam. Hepinizin goz bebeklerinden operim.
(O karmasada adamin fotografini cekmeyi unutmusum ya).



1. Gun / Havuza girmeden once dus almak gerekiyor

Muson bana bugun pek cok sey ogretti: Arinmayi, bildiklerimi unutup hayata yeniden bakmayi, temiz olmayi.... Saka la saka, hicbisey ogretmedi hemen kacacak bi delik aradim. Bildiginiz gibi degil valla, hayatimda gordugum en siddetli yagmurdu. Dukkanin birinin altina siginip bi sigara yaktim. Turk gibi havalara girdim hemen, "Ben biliyom bunu ya dedim, 15 dakka yagiyo sonra gunes aciyo." Ucuncu sigaranin sonunda durmun hic de oyle olmadigini fark ettim. Gittikce siddetlendi ve 3 saate yakin bi sure hic durmadan yagdi meret. Kenarlardan koselerden dolana dolana bi yagmurluk buldum, bulana kadar da sipa gibi sirilsiklam oldum tabi. Gerisi guzeldi. Yagmuru firsat bilen cocuklarin break dansini ve koselere siginmis insanlari izledim. Bu arada yagmur yagmadan once hava inanilmaz basik ve nemliydi(havada ucusan su zerreciklerini gorebiliyorsun). Musondan sonra hava baya bi ferahladi.
Gelelim aksama. Bangkok'un Istiklal caddesi olan Khao San Road' dan uzak olmak icin baska bi yerden oda tutmustum ama gelin gorun ki bi sokak otemdeymis. Kaderden kacilmaz deyip girdim ortamlara. Cok gecmeden bi bok olmadigini anlasam da yolculuk sirasinda tanistigim Cevdet'i cagirdim. Evet turklerden kopamadim. Iyi ki cagirmisim valla, yoksa ladyboy'lar beni cig cig yiyecekti. Yan masamiza oturup butun gece bizi kestiler, baktik olmuyo Khao San'dan ayrilip Hard Rock Cafe'ye gittik. Orda da bekledigimizi bulamadik. Ben butun gece yan masada oturan yasli turist amcayla, genc thai kizin askini izledim. Amca arada sirada bana goz kirpiyordu(yok yok kotu anlamda degil, nasil goturuyorum kizi gibilerinden). Ben de ona goz kirptim(yuru be amca yakisir gibilerinden). Inanmazsiniz ama gercekten sevgili gibi gorunuyorlardi ve ikisi de cok mutluydu. Neyse iste, Cevdet'le bi sure daha icip, sohbet ettikten sonra kendi yollarimiza gittik. Kendisini burdan sukranla aniyorum (butun gece bana hic bir sey odetmedi). Durumlar simdilik boyle canlarim, ilerleyen gunlerde yine gorusecegiz.